Makalelerim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Makalelerim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Nisan 2013 Pazar

Hz. Ali'nin Son Öğütleri "Oğullarım"

Hz. Ali (r.a) İlmin kapısı şehit edilmeden sadece 2 gün önce oğullarına çok güzel nasihatlerde bulunmuş ve 2 gün sonra da şehadet şerbetini tatmıştır...

Oğullarım!

"Bir kimse , serseri ve ipsiz kişilerle düşüp kalkar ve kötülük yerlerine girip çıkarsa İŞTİRAKİ OLMASA bile itham altına girer!"

Bu nasihat adeta günümüz gençliğine hitap edercesine verilmiş bir öğüt gibi...

Çünkü zaman öyle bir zaman oldu ki her yerde her kapıda kötülükler kol gezer oldu...

Ana babaların gözbebekleri gibi bakıp büyüttükleri o tertemiz yavrular sokaklarda arkadaş ortamlarında internet aleminde kötülüklerin kucağına itilmekte..

Aklı bir karış havada olan gençler cehaletlerinin de verdiği acemilik ile kötü niyetli kişilerin avları olmaktadır...

O yüzden her ana baba evladını korumak istiyorsa o çocuğu daha küçücükken dünyanın kötülüklerine ve zalim insanlarına karşı uyarmalı bilinçli hale getirmelidir...

Çünkü her dakika çocuğunun başında nöbet tutacak halleri yoktur anne babaların...

Ama insanın içinde bulunan vicdan mekanizması her zaman başında nöbetçi olarak bekler.. Ve insanı kötülüklerden kötü işlerden korur...

Genelde aile ortamında eğitilmiş bir çocuğun ilk bozulacağı yer arkadaş ortamıdır...


Ailesi dışında ilk kez başka bireylerle ve farklı kültürel yapıda insanlarla temas etmektedir çocuk...
O yüzden tüm bu farklı kültürel yapıdaki arkadaş ortamı eğer dikkatli seçilmemiş ise çocuğu bir anda gençlikten gelen cahilliğinin de etkisiyle hemen kötülük kuşatacaktır...

Bazı iyi aile çocuğu tabir edilen çocuklar kötülüğe alışmış ve sürekli kötü şeylerle meşgul olan çocukların yanında bulundukları zaman adeta kendilerinde bir eziklik hissederler...

Çünkü bu eziklik durumu diğer kötü arkadaşlarınca onlara hissettirilir..

"ana kuzusu bu" "süt kuzusu" "inek" "korkak" gibi aşağılarca sözler o genci rencide edip harekete geçmesine ve arkadaşları nazarında dikkate alınması için tüm bu sıfatlardan kurtulması gerektiğine karar verir...

Ve işte o anda bozulma başlamış kötülük kapısını aralamış olur...

İşin kötü yanı bu tip bozulmalar genelde evlerden gizlenir.. Yani çocuk eve geldiğinde arkadaş ortamındaki kötü hareketlerini gizler ailesine karşı çok açık ve net şekilde göstermez...

Evladı ile yakından ilgilenen ve takip eden bir aile modeli yoksa karşısında zaten çocuğun ahlaki değişimi ve kişilik kaybı uzun süre fark edilemez...

Hele ki günümüzün internet ortamı sokaktaki 3-5 kötü arkadaş ortamından milyonlarca kez tehlikeli bir ortamdır...

Çünkü çocuğunuz bir anda milyonlarca değişik insan ve kötü niyetli kişi ile muhatap olma durumunda kalabilmektedir...

Kendini bilen kendinden emin bir yetişkinin bile kendini kaybettiği bir ortamda tüm kabiliyetleri ve tecrübeleri gelişmemiş olan bir çocuğun dayanma oranı yüzde kaç olur onu da siz hesaplayın artık!

"Ulan Youtube sen ne biçim bir şeysin? Ben sadece otomobil parçaları bakmaya girmiştim şimdi Müslüm Gürses'in videosu altında ne arıyorum ?"
diye soran yorumlar az değildir...

Evet internet öyle hızlı ve akıcı bir yayın organı ki; insan sadece bir şeye bakayım diyerek girdiği bir videodan farkında olmadan 5 saat sonrasında nerelere geldiğini bile unutmaktadır...

Kaldı ki; bunun cinsel objelerden tutunda adult yayınlarına kadar bir sürü zararlı unsurlarını saymaya gerek bile yoktur sanırım...

İçki, fuhuş, uyuşturucu gibi kötülüklerin kol gezdiği ortamlarda bulunan gençler isterlerse o kötülüklerin hiç birini yapmasınlar yine de gören gözler tarafından zan altında tutulurlar..

Hz. Ali'nin (r.a) dediği gibi "itham altına girerler"

Rabbim evlatlarımızı ve bizleri kötü insanlardan kötü işlerden kötülüklerde uzak eylesin ve bizleri hayırlı kişilerle beraber eylesin..

Selametle






2 Nisan 2013 Salı

Tesbih Kültürü!

Evet evet ülkemizde tesbih kültürü denilen bir kültür var...
Nasıl mı? Aynen şöyle; Tesbih ne için icat edilmiştir diye sorulsa sanırım çoğu kişinin cevabı aşağı yukarı aynıdır..."Namazlardan sonra çekilen zikirlerin sayısını insanlar şaşırmasın diye"

Evet normalde de akıllara gelen aynen bu şekilde olabilir ,ama bizde bu olay böyle değil...

Şimdi durduk yere tesbih kültürü mevzusunu dile getirmek nerden aklına geldi diye soranlar olabilir..Fazla merakta bırakmadan hemen söyleyeyim: Bugün sabah mahalle aralarında yürürken park etmiş arabalar gözüme çarptı ve bir çok arabanın ya silecek kolunda ya  sinyal kolunda ya da vites kolunda renk renk tesbihler gördüm...

İşte o an beynimde ışık çaktı :) ülkemize ait bir "tesbih kültürü" var diye....

Malum yıllardır biliriz Minübüs şoförleri açarlar arabesk parçayı sonra indirirler camı dirseklerini cama dayar ellerindeki tesbihleri sallar dururlar :)

Çiçek abbas filminde bu figürler çok güzel ekrana getirilmişti "tesbih kültürü"ne dair ..

Peki tesbih sayıları takip etme kolaylığı için icat olmamış mıydı?? Evet öyleydi..

Eee o zaman neden sayı takip etmek yerine ellerde kıvrak kıvrak sallanır oldu?
Bu sorunun ilmi ve bilmi bir cevabını bilmiyorum araştırmadım da...Ama gerçekten çok ilginç bir milletiz vesselam...


Hangi zeka ürünü alır böyle bir aleti elde sallanan ve hatta kabadayılık meselelerinde bile kullanılan bir alet haline getirir onu anlamak güç...

Ceketi omzuna atan kabadayı tipleri vardı ve halen de vardır...elde tesbih olmazsa sanki kabadayılık yarım kalacakmış gibi bir düşünce peydah olmuş olsa gerek :)

Heaaayyyttt var mı bana yan bakan??!! naraları atan külhanbeyi karakterlerinin elinde tesbih olmazsa resim yarım kalmış olur...

Acaba diyorum tesbih önceden beri bu şekilde sallanan bir aletti de ...Sonradan mı namaz sonrası kullanılır oldu diye düşünmüyor da değilim :))

Hani milletimizde kutsal değerlere aşırı saygı vardır hürmet vardır ya o yüzden camide kullanılan namaz sonrası kullanılan zikire yardımcı olan bir alet nasıl olurda külhanbeylerinin elinde sallanan bir güç sembolü haline gelir? Değil mi?

Nerden gördüm o araçları ve nerden gözüme takıldı o tesbihler bilmem ki? :)))

Bak akşam akşam sizinde kafanızı karıştırdım değil mi olsun arada bir olaylara farklı bakmak güzeldir yeni bir pencere yeni bir bakış açısı getiriyor önümüze...

Selametle..........



20 Mart 2013 Çarşamba

Ölüm Provası Yapıyor Musunuz?

Evet soru doğru; "Ölüm provası yapıyor musunuz?"

Soruyu okuyan bir çok kişinin aklında şöyle bir soru daha oluşabilir, yahu ölüm provasıda neymiş? Elbise provası gibi ölüm provası mı olurmuş? Ya da tiyatroda oyun provası yapar gibi ölümün de provasını mı yapacağız?

Prova yapmak adına kendimizi değişik şekillerde öldürüp tekrar hayata geri mi döneceğiz? Nedir bu ölüm provası denilen şey?

Evet elbette bu tip soruların akıla gelmesi normaldir...Bende böyle bir soru ile karşılaşsam hemen bir kaç dakikalık sürede bu soruları kendimce sorardım...

Ben ölüm provası diyerek farklı bir pencereden bakmak istedim ibadet hayatımıza ve ibadetlerimize...

Ölüm provasından kast ettiğim şeyler ise inanan bir müslümanın yapmakla mükellef olduğu ibadetlerin tümünden başka bir şey değil elbette...

Yine kafanızda sorular ve ne alaka yahu gibi sözler birikmeye başlamadan kısaca anlatayım ibadetlerle ölümün ne şekilde bağlantılı olduğunu...

Mesela namaz ile başlıyayım örneklemeye; Canı gönülden namaz ibadetine kendini veremeyen bir insanın en çok zorlandığı iki tane namaz vakti vardır...Birincisi sabah namazı ,ikincisi yatsı namazı...



Sabah namazı uykunun en tatlı anıdır,insan sıcacık yatağında yatmış tüm bedeni dinlenmiş ve artık keyf yapıp en lezzetli anları yaşayacağı zaman dilimi gelmiştir, o yüzden sabah namazına kalkmak çok zor gelir insana ya da nefs ve şeytan öyle hissettirir...Sırf insanı o saatte kaldırmamak adına...

Yatsı namazı da aynı şekilde insan bedeninin yorulduğu ve tüm günün yorgunluğunu atmak üzere yatma hazırlıkları yaptığı, üzerine rehavetin çöktüğü, şahsına ait keyfleri zevkleri yaşadığı iş stresinden ,günün karmaşasından uzaklaştığı bir zaman dilimidir...


Aynen sabah namazı vakti kadar zorlar insanı kılacağı namaz noktasında...



İşte süslü dünya hayatıda insanın nefsine tıpkı bu iki vakit gibi o kadar hoş gelir ki; insan sanki hiç ölmeyecek gibi tüm dünya lezzetlerine sarılmak ister,tüm zamanını dünya işlerine harcamak ister...

O sebeble namaza canı gönülden bağlanan insanda yavaş yavaş dünya hayatına olan bağlılık geçici lezzet ve zevklerin ardından koşup tüm mesaisini o zevklere ve lezzetlere harcama isteği git gide azalır...

İşte bu şekilde her gün sabah ve yatsı namazlarını kılan insan ister farkında olsun ister olmasın ,yavaş yavaş "ölüm provası " yapmaya başlamıştır bile...

Aynı şekilde oruç,hac,zekat ve kurban gibi ibadetlerde de ölüm provası yapılmaktadır...

Oruçlu bir insan gün boyu elinin altında duran tüm yiyecek ve içeceklere dokunamaz...Tıpkı servet ve zenginlik içinde yaşayan bir insanın ölüm gelip onu bir anda dünyadan alması ve tüm servetinin ardında kalması gibi...



Ne kadar zengin olursa olsun ,ne kadar  güç makam ve mevki sahibi olursa olsun her insan mutlaka ölüm denen gerçek ile yüzleşmek zorunda kalacaktır...

İşte oruç ibadeti de daha ölüm bize gelmeden ölüm provası yapma olanağı sağlar ...Elimiz altında bulunan tüm yiyecek ,içecek,giyecek,mal - mülk gibi değer verdiğimiz şeylere bir gün gelip dokunamayacağımız fikrini yerleştirir bilinçaltımıza...

Farkında olmadan ölüme hazırlar insanı..Ve sahip olduğumuz tüm bu servetin aslında sahibi olmadığımızı,asıl sahibinin izni olmadan bir lokma bile yiyemiyeceğimizi ikaz eder bizlere...

Zekatta aynı şekilde ölüm provası yaptırır insana...Yıl boyu biriktirdiği servetinin bir kısmını ihtiyaç sahiplerine vermeyi emrederek insanın mala mülke meyletmemesini ve bu şekilde kalbini hem dünya malından ve sevgisinden kopartarak hemde dünay malı ile ahiret ticareti yaptırarak ,farkında olsakta olmasakta ölüme ve ölüm sonrasına yatırım yaptırır inanan kişiye...

Hac ibadeti ; Sevgiliye kavuşmayı vurgular aslında...Hem Allah'ı Hem Resulü s.a.v ziyaret etmeyi simule eder...Bir nevi Kevser havuzu başında Peygamber sancağı altında toplanmayı yaşatır insana...
Tüm dünya islam kardeşliğini aynı mekanda toplayarak tıpkı mahşerde inanan kişilerin tüm ırklardan tüm milletlerden ayırt edilmeksizin Peygamberimizin sancağı altında toplanmaları gibi ,kutsal topraklarda Kabe'de toplanmaları da bir nevi ölüm provası yapmaktır...



Rabbim tüm inananlara bu şekilde yaptıkları ibadetlerin bilincinde olmayı ve o bilinç ile ibadet etmeyi nasip etsin...

Bizler ibadetlerin sebeb ve gizledikleri mesajları açık ve net olarak bilemesekte aslında tüm ibadetler bizleri ahiret hayatına hazırlamak için dizayn edildiği aşikar...

Bu bakış açısı ile bakıldığında ise çok net görülmekte ki; tüm ibadetler ve bize emredilen vazifeler aslında bize bir külfet değil, bizim iç alemimizi fani olmayan bir aleme hazırlamak ve geçici olan fani   dünya lezzetlerinden bizleri korumak üzere tasarlanmıştır...

Rabbim yar ve yardımcınız olsun selametle................

3 Mart 2013 Pazar

TÜPRAŞ İçin Rekor İş Başvurusu!


"Eleme yapılarak başvurular 3 bine düşürüldü. Alınacak 300 kişi için bugün sabah saatlerinden Kocaeli Üniversitesi'nde sınav yapıldı.

Kocaeli'nin Körfez ilçesinde faaliyet gösteren TÜPRAŞ İzmit Rafinerisi, bir süre önce gazetelere verdiği ilanlarla, değişik kadrolarda görevlendirilmek üzere 300 kişinin alınacağını duyurmuştu. 1985 ve sonrası doğumlu adaylar, 11 Şubat’a kadar internet adresine girerek başvurularda bulundu.

İnternet üzerinden yapılan 10 bine yakın başvuruyu değerlendiren kurum yetkilileri, eleme kriterleri uygulayarak bu sayıyı 3 bine düşürdü. Bu kişiler arasından alınacak 300 kişi için ise sabah saatlerinde Kocaeli Üniversitesi Mühendislik Fakültesi'nde sınav yapıldı. Adaylar, saat 10.30 itibarıyla 40 kişilik sınıflarda sınava alındı. 50 sorunun sorulduğu ve 70 dakikalık zamanın tanındığı sınavlarda ağırlıklı olarak mantık soruları sorulduğu öğrenildi. Sonuçların önümüzdeki günlerde açıklanacağı kaydedildi."
 
 
 
 
Ülkemiz işsizlik tablosunun veya kaliteli bir iş bulup çalışma isteğinin net bir tablosudur bu rekor başvuru...
 
Malesef ülkemiz ekonomik olarak güçlü bir noktaya gelememiştir ...
 
Uzun yıllar süren siyasi istikrarsızlık ve ülke gündemini meşgul eden terör belası sebebiyle ülkenin her bölgesinde eşit gelir dağılımı sağlanamamış para belirli bir bölgeye sıkışıp o şekilde hareket etmiştir...
 
Bunun sonucu olarak İstanbul başta olmak üzere sanayileşmiş bi kaç şehir aşırı derecede göç almış ve haliyle işsizlik sorunu da artmıştır..
 
 
İnsanlar doğup büyüdükleri topraklarda gelir elde edemeyince mecburen göç etmeye başlamış ve büyük umutlarla geldikleri şehirlerde hayal kırıklıkları yaşamışlardır...
 
İşte uygulanan daha doğrusu uygulanamayan ekonomik yaptırımlar neticesinde aşırı yığılma yaşanan şehirlerde bu tarz iş ilanları rekor rakamlarda katılımcı bulmuştur...
 
Ortada şöyle bir durum var: Çalışmak isteyen insanlar var ama yeterli sayıda iş imkanı yok...
 
300 kişilik bir iş ilanı için 10 bin kişilik bir müracaat bunu teyit eder nitelikte bir sonuç...
 
 
Dışarıdan fazlaca göç almış bir şehirde iş ilanlarına müracaat eden kişiler arasında da şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor;
Eskiden beri o şehirde yaşayan insanlar fazlaca göç olmamış olsa daha kolay o işlere sahip olma imkanı bulabilirler..
Ama aşırı talep olunca bu sefer işi alma yüzdeleri de otomatikman düşüş gösteriyor...
 
Onlarca kilometrelik tarım arazilerimiz var ama değerlendirme noktasında çok zayıf kalıyoruz...Hayvancılık sektörü baltalandı nerdeyse bitirilme noktasına getirildi öyle ki yurt dışından hayvan ithal eder olduk...
 
Madenler desen ona keza,yeraltında çıkarılmayı bekliyorlar..
 
Daha bu sene Güney Kıbrıs ile bir sürü problem yaşandı Akdenizde doğalgaz aramaya başladılar diye..
 
Yahu madem orada doğal gaz vardı ve bu alanlar bize aitti de neden bunca yıldır bir arama başlatılmadı?
 
Haaa doğru ya üniversitelerimiz kılık kıyafetle uğraşmaktan insanları fişlemekten o konulara ayıracak zaman bulamadılar...Tabi onlarda haklı!! ülkenin kılık kıyafet gibi siyasi olaylar gibi çok önemli meseleleri var!! Ne gerek var şimdi Akdenizde gidip yıllarca orada doğalgaz aramaya ve çıkarmaya değil mi?!
 
Ziraat ile ilgilenen birimlerin Tarım bakanlığının neyine gerek köylüye çiftçiye hayvan üreticisine ucuz malzeme temin etmek değil mi?
 
Nasıl olsa yurt dışından ithal ederler olur biter!
 
Köylü pahalı mazot pahalı gübre pahalı yem alıp ürününü ucuza mal etmenin çarelerini aramazsa bakanlık arar mı?! elbette aramaz...getirir yurt dışından "ANGUS"ları yedirir halka ucuz ucuz...
 
Angus eti kokuyormuş yaptığı uzun yolculuklar sebebiyle etleri çürüyormuş..kime ne?? ucuz ya yiyin işte şikayet etmeyin her şeyden!!
 
Çok şikayet ederseniz yurt dışından ucuz işçi de getirirler bak sonra görürsünüz gününüzü! Tüpraşa ülke insanı değil afrikalılar girerse işçi olarak şaşırmayın sonunda...
 
Allah kimseye işsizlik sıkıntısı vermesin...
 
selametle...
 
 

2 Mart 2013 Cumartesi

40 Bin Liraya 3D HD LED TV!

Teknolojik sitelerden birinde gezinirken gözüme çarptı .Bir televizyon ve o televizyona ait fiyat.39,999 TL fiyatı var !.
Acaba fiyatı yanlış mı okudum diye tekrar rakamları tek tek saydım...Yok okuduğum doğru ...Televizyonun fiyatı 40,000 lira..

Kafamda bir sürü mevzu oluştu sadece bu fiyat ile ilgili..

Nasıl mı? Şöyle ki;
İnsan öyle bir varlık ki limitleri çok yüksek...Televizyon ilk icat edildiği yıllarda görüntü kaymaları ,karıncalanmalar, siyah beyaz görüntüler bile insana fazlası ile yetiyordu değil mi?





Ben çocukluğumdan hatırladığım kadarıyla TRT'de her hafta sonu pazar günleri kovboy filmleri konulurdu..





Ve görüntü siyah beyaz yayınlar arada bir gelip gitmekte...Hatta hatırlayanlar bilir ki mevsimine göre kar manzarası veya doğa manzarası gelirdi ekrana :) sebeb ise yayın kopması, o esnada insanlar aval aval ekrana bakmasın diye manzaralı görüntü izlerdik...

Büyük bir heyecanla beklerdim pazar günlerini annem anteni kurcalaya kurcalaya yakalardı görüntüyü ve hemen bana seslenirdi " hadi çabuk gel kovboy filmi başlamak üzere...Çay ve poğaça da yaptım seyrederken yersin..."

Ooo ne büyük sevinçti benim için pazar günü TV başında geçirilen saatler ve sıcacık poğaçaları yerken yanında çay yudumlamak...

Ve şimdi o günler ile bu günleri düşünüp kıyaslıyorum da, ya insan az şeylerle mutlu olmayı biliyordu, ya da kendimizi kandırıyorduk bunlar bizi mutlu etmeye yeter diyerek?!..


Evet günümüzde ne değişti de insanlar az ile yetinmez oldu? Ne değişti de mutlu olmayı en son teknolojik cihazalara sahip olmaya endeksler oldu?

Küçücük bir çocuğa bile sadece konuşması için bir telefon hediye ettiğinde suratındaki ifade "bunun modası geçti dokunmatik 3G bağlantılı wifi özellikli bir telefon alamadın mı?" der gibi ...

 
 
 


Bunu yapan insanlar mı yoksa bu şekilde lanse edip insanları doyumsuz ve kanaatsiz bir hale sokan reklam firmaları mı? Yoksa ürün satabilmek için daha 1 ay önce çıkardığı bir ürünü kötü ve basitmiş gibi hissettiren firmalar mı ? Çözmek zor...


Telefon dediğin cihazda asıl olan amaç nedir? Konuşabilmek değil mi?

Evet normalde amaç o ,ama günümüz teknolojisi ve insanların sürekli daha iyisini isteme duygusu sebebiyle telefonlar telefon olmanın dışında ajanda saat internet not defteri gibi bir çok özelliğe sahip oldu ..

Bu kötü bir durum mu? Elbette kullanım kolaylığı ve özellikler adına kötü değil tam tersine iyi bir durum...Kötü olan bizim o tip cihazlara bağımlı gibi hissetmemiz ve her çıkan yeniliği sahiplenmek istememiz...

40 Bin liraya televizyon alma gücü olan biri elbette alabilir mesele değil,ama bunu alan kişi etrafına baksa sokaklarda evsiz yatana insanları görse,eşinden ayrılmış çocuklu mağdur dul kadınları görse,pazarlarda satıcıların yere attığı çürük sebze meyveleri bir tencere yemek yapmak için toplayan insanları görse ya da çöplerden eşya toplayıp geçimini sağlamak için sokak sokak dolaşan insanları görse hiç mi vicdanı sızlamayacak??



Evinde salonuna oturup ayaklarını uzatıp 40 Bin liraya aldığı ultra HD 3 Boyutlu televizyonunu izlerken hiç mi o insanların çektiği zorluklar ve yokluklar aklına gelmeyecek?

 
 
 
Biz nasıl bu hale geldik? Ve bu gidiş daha nereye gider?
Evet teknoloji çok güzel insan hayatını da fazlasıyla kolaylaştıran bir faktör...Ama kendimizi de bu derece kaptırmayalım bu akıntıya...Tıpkı hızla akan bir nehirin içine düşenleri alıp götürdüğü gibi bizi bizden alıp götürüverir hiç farkına varmadan hemde...

Selametle....

27 Şubat 2013 Çarşamba

Çarşaf ve Çöp Poşeti ( Filip De Winter Twitter )

"Belçikalı siyasetçi Filip De Winter'in, çarşafı çöp poşeti ile eşdeğer gördüğünü ortaya koyan Twitter’dan paylaştığı fotoğrafa, AB Bakanı Egemen Bağış da tepki gösterdi.

Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın, Gazeteciler Cemiyeti’nde düzenlenen söyleşinin gündemi AB’ye tam üyelik ve bir fotoğraftı.
Söz konusu fotoğraf, Belçika’da aşırı sağcı siyasetçi Filip De Winter tarafından Twitter'da paylaşıldı.
Belçika’da da tepki gösterilen fotoğrafta, siyah çöp poşetlerin arasında çarşaflı bir kadınla kız çocuğu görülüyor ve Winter, çarşafın çöp poşetinden farksız olduğu yönünde imada bulunuyor. Winter’ın fotoğrafın yorum bölümündeki yazısı, "Aradaki beş farkı bulun" şeklinde"
 
 
 
Haberleri okurken gözüme ilişti bu haber acaba ne var içerikte diye girdim baktım ..Ve gördüm ki Avrupanın islama bakışında pek bir değişiklik yok gibi...
 
Demokrasiden modernlikten özgürlükten dem vuran! Modern gelişmiş avrupa insanını temsil etmeye aday bir siyasetçi insanların tercihlerini sokağa atılan çöp poşetleri ile eş değer görecek kadar saygısız..
 
Peki yine aynı siyasetçi avrupadaki bir çok sahil kesiminde mevcut olan çıplaklar kampı görüntülerini alıp yanına da eşşek resimlerini koyarak sonra aradaki 5 farkı bulun diye sorma cesaretini de gösterebiliyor mu??
 
Eğer o soruyu da böyle fütursuzca soruyorsa o zaman dengeli hareket ediyor izlenimi verebilir ...Ama o soruyu sormuyorsa o zaman zihniyetinin altında gizli bir islam düşmanlığı olduğu aşikardır....
 
Sonuçta olay ne olursa olsun insanların giyim tarzları birer tercih meselesidir...
Bir insan sokağa bir tişört ve kısacık bir şort ile de çıkabilir...Tepeden tırnağa uzun bir elbise ile de çıkabilir...Bu resimde olduğu gibi çarşaf ile de çıkabilir kime ne?
 
Saygısızlıkta tahammülsüzlükte son nokta gerçekten...
 
Bazı insanlarda "BEN"lik duygusu o derece tavan yapmıştır ki kendi fikirleri dışında olan herkesi aşağılamakta hiç bir mahsur görmezler...
 
Ne o siyasetçinin siyasetçi olması ,ne avrupalı olması,ne hristiyan olması ne de başka bir özelliğe sahip olması bu insanları aşağılama hakkını ona vermez vermemeli de..
 
Milyonlarca kilometre karelik alana sahip dünya üzerinde insanların kavga etmeden savaşmadan yaşayabilmesi sanırım hiç bir zaman mümkün olmayacak..
 
Yazık gerçekten çok yazık ...
 
 

19 Şubat 2013 Salı

Sosyal Paylaşım Ne Demek?

Evet son dönemlerde bir "sosyal paylaşım" furyasıdır aldı başını gidiyor...






Bir yandan bilgisayar ve internetin insanı A-Sosyal yaptığı mevzusu dile getirilirken insanın tüm hayatını pc ekranına aktarmasına sosyal paylaşım demek ne kadar doğru orası da tartışılır...

O zaman şöyle demek daha doğru olmaz mı: "A-Sosyal paylaşım" :)

Tüm dünya insanlığı resmen Facebook tarzı bir site kurulsun da albumlerimizde, hafıza kartlarımızda, pclerimizde duran fotolarımızı videolarımızı oraya yükleyelim diye binlerce yıldır bir bekleyiş içindelermiş :)

Çünkü bu akımın tüm insanları çepeçevre sarmasından ve bu denli rağbet görmesinden bunu gayet net bi şekilde anlıyoruz..

Ha bir de şu durum var : İnsanlar özlü sözleri yazmak ve oradan tuhaf tuhaf mesajlar vermek birbirlerine laf sokma yarışına girmek felsefe yapmak için de facebook tarzı bir sitenin kurulmasını bekliyorlarmış da haberimiz yokmuş...:)


Sokakta görsen iki lafı bir araya getiremeyen kem küm gak guk diyemeyen insanlar akşam olduğu zaman farklı bir boyuta geçiyor gibi birer filozof oluveriyorlar...Çok ilginç bir durum gerçekten...

Okuma alışkanlığı neredeyse sıfırın altında olan bir toplum olarak tüm sosyal ağları kullanan kişilerin nobel ödüllü birer edebiyatçı gibi şakımaları yurdum insanı mozağini çok farklı bir noktadan yakalıyor...



Bir de fotolar var...Onlar zaten apayrı enteresan bir olay...Yahu bu kişiler Türk dizilerinde olduğu gibi hepsi ağalık sistemi ile mi hayatlarını sürdürüyorlar? Hiç mi insan çalışırken tarlada bahçede bir resim çekinmez ?:)

Nerde karizmatik yerler var nerde artistlik pozlar var tümü profillerde...Neden insan kendini olduğu gibi değil de olmadığı gibi göstermek ister sürekli?

Çalışmak ayıp mı? Kötü mü?

İnsanlar yaptıkları işlere göre kendi profillerini resimlerle şekillendirmek yerine sanki hayatlarında hiç o iş yokmuş gibi hareket ederek diğer insanlara bunu böyle lanse ederek ne kadar "sosyal paylaşım "! yapmış oluyorlar?

Sonuçta insan mozaik bir yapıda yaşamını sürdürmekte...Kimisi işçi kimisi işveren kimisi öğrenci kimisi öğretmen şeklinde uzayıp giden bir liste mevcut gerçek hayatta..

Her zaman takım elbiseli veya şık kıyafetlerle de gezmiyor insanlar ama profil veya sayfa resimlerinde hep en şık fotolar mevcut nedense? :)

Günümüz insanı aynı apartmanda yaşadığı insanların ne adını ne sanını bilmezken kalkar sanal alemde yok ilkokul arkadaşımı arıyorum ,yok lise arkadaşımı arıyorum yok asker arkadaşımı arıyorum diye arayışlara girmesi çok da gerçekçi gelmiyor bana ...
Çünkü bu kadar sosyalliğe dostluğa arkadaşlığa önem veren bir insan hemen kapı komşusunun ismini cismini neci olduğunu nereli olduğunu bilmeyecek kadar ilgisiz ve duyarsız ise sanal alemde yaptığı paylaşımlara" sosyal paylaşım" değil "A-Sosyal paylaşım" dese daha yerinde olur :)









3D Ses...3 Boyutlu sesler çok ilginç...

YouTube'da gezinirken 3D seslerle ilgili bir videoya denk geldim ...Gerçekten çok ilginç ve etkileyici bir o kadar da Beynin ne tür oyunlarla kandırılabileceğinin zevkli bir videosu olmuş bana göre...

İlk olarak kibrit ile başlıyor video ...Kibritin yanma sesi kibrit kutusunun sallanması gibi değişik seslerin değişik algılanması halinde...

Daha sonra para bantı gazoz açma ve bardağa dökme  gibi bi çok değişik ses kaydı mevcut...


Benim en çok hoşuma gidenlerden birisi saç kesme videosu oldu ...O kısımda bir makas sanki saçlarınızı kesiyor gibi hissediyorsunuz :) kafanızın tepesinde ense kısmında yanlarda kulağa gelen bir sesin beyinde bu derece algı farklılığı yaratması çok hoş ve değişik bir duygu veriyor insana..


Bu videoyu izleyebilbek için kulaklık kullanmanız şart çünkü o sayede ses bir sağ tarafa bir sol tarafa hareket edebiliyor ve sizde bunu rahatça hissedebiliyorsunuz...

Bu yazıyı yazarken bile halen o videoyu dinliyordum şu an sinek vızırtısı dolanıyor kulaklarımda :) bir sağ kulağıma bir sol kulağıma gidip geliyor sinek:) yaz günlerinden kötü bir anı gibi oldu :)

Şimdi ise yoğun bir sus sesi geliyor insanın çişini getirecek türden hemde :D:D aman iyi ki bitti de altıma bari etmedim :)


Evet arkadaşlar bunca tanıtımdan sonra bizzat denemek isteyenler için videoyu da ekliyorum buraya..

DİPNOT: ÖYLE ESKİDEN BERİ YAPILA GELEN 5. DAKİKADA YARATIK CANAVAR SESLERİ ÇIĞLIKLAR ATILAN BİR VİDEO DEĞİLDİR BUNU BAŞTAN BELİRTEYİM DE KİMSE SONRA TEMKİNLİ YAKLAŞMASIN TAMAMEN 3 BOYUTLU SESLENDİRME ÜZERİNE BİR VİDEO...

Keyifli dinlemeler...


17 Şubat 2013 Pazar

Yeni Kıyamet Tarihleri : 2029 veya 2066

"Dünya'yı bugün teğet geçecek '2012-DA14' asteroidi için bilim insanları "Sorun yok. Ama '99942 Apophis' asteroidi tehlikeli. 2029'da Dünya'ya uğrayacak ama 2066'da çarpma ihtimali çok daha yüksek" dedi
Dünyanın gözü bugün gökyüzünde olacak. NASA, yarım futbol sahası büyüklüğündeki "2012-DA14" asteroitin, Dünya'nın 28 bin kilometre uzaklığından geçeceğini açıkladı. Şimdiye kadar Dünya'nın en yakınından geçen en büyük asteroit olan "2012-DA14" insanlığa zarar vermeyecek ve çıplak gözle görülmeyecek. NASA uzmanları, "2012-DA14"ün Dünya'ya çarpmayacağını söylese de haberleşme ağlarında aksaklıklara neden olabilir. Asteroidin Dünya'ya en yakın olduğu sırada, teleskoplarla en iyi görülebileceği yer Endonezya olacak. Bilim dünyası, "2012- DA14"ün şokunu atlatmadan gözünü gelecek yıllara dikti. Çünkü 2029'da Dünya'ya "99942 Apophis" isimli asteroidin çarpabileceği tahminleri yapılıyor. Belçika'da bulunan Namur Üniversitesi'nden gökbilimci Dr. Anne P Lemaitre "99942 Apophis" için "46 milyon ton ağırlığındaki ve yaklaşık 490 metre genişliğinde... Atlattığımız tehlikeden çok daha büyük olacak" dedi. Uzmanlar, Apophis'in 2029'da Dünya'ya çarpma ihtimalini düşük olarak görüyor. Apophis ile ilgili gerçek tehlike ise 2029'da Dünya yörüngesinden geçtikten sonra geri dönerek 2066'da tekrar yörüngeye girecek olması. Şimdiden öngörülen senaryolara göre Apophis'in 2066'da Dünya'ya çarpması çok daha büyük bir olasılık. Günümüzde henüz bu büyüklükteki bir asteroidi durduracak teknoloji yok."


 


Bugün ajanslara düşen haberlerden biri ve ilginç olanı da bu haber..


Haberi okuduğum zaman bir meteroun dünyaya çarpma olayının tahmini şeklinde ...

Ama basının bunu bize lanse ediş şekli ise 'KIYAMET GELİYORRRRR!!!!'

'KIYAMETE AZ KALDI!!'

'KIYAMET YA 2029 YA DA 2066'DA!!'

 

Yahu neden insanları panikletmekten zevk alıyorsunuz??

Kıyametin tarifi açık ve net şekilde verilmiştir ayetlerde...

Zaten 2012 yılı mayaların kıyamet kehanetlerine kafa yormakla geçti...şimdi yeni tarihler çıktı ortaya :)

Eğer "meteor 10 metreden küçükse" zaten dünyaya yaklaşmadan parçalanır diyor biliminsanları..


"10-100 metre çapında: Bir şehri yerle bir edebilir ya da dev dalgalara yol açabilir deniliyor..."
 
EEE o zaman amerikanın Hiroşima'ya attığı bomba da kıyamet senaryosu olacak güçte değil miydi??

Malumdur ki koskoca bir şehri yerle bir etti ve binlerce hatta milyonlarca insanın geleceğini etkiledi o atom bombası ama yine de kıyamet kopmadı...

O esnada sadece orada ölenlerin kıyameti koptu...


"100 metre- 1 kilometre: Yaşanan yerin nüfusuna göre, 5 ila 100 milyon kişinin ölümüne yol açabilir. Örneğin Belçika gibi bir ülkenin üzerine düşerse, ülkenin tamamı haritadan silinebilir."

İnsanlık tarihi boyunca 3 milyardan daha fazla insan savaşlar sebebiyle ölmüştür...Ve halen günümüzde bile hergün yüzlerce insan bombalar ve silahlar sebebiyle hayatını kaybetmekte...

Ama nedendir bilinmez medya bunu kıyamet senaryosu yapmaz illa ki hayali bir meteorun gelip bize çarpmasını beklemek için insanları bağıra bağıra uyarır!!

Uzun lafın kısası demem o ki ; Bugün insanlığın başına meteordan daha etkili kıyamet yapacak belalar musallat olmul durumda değil mi???

Mesela Amerika...İstediği her ülkeye 'DEMOKRASİ' götürmek adına milyonlarca ölümü götürmüyor mu??

NASA'nın bilim insanları uzayda kıyamet senaryosu arayacaklarına rasatlarını dünya üzerine çevirsinlerde hayatın acı gerçeklerini görsünler...!!!

Ortadoğuda anasız babasız kalan evleri yıkılan hayatları yok edilen insanlara baksınlar NASA uzmanları...

Medyada olaylara biraz gerçekçi bakıp insanları panikletmek yerine gözleri önğnde olan katliamların kıyamete gerek bırakmadığı gerçeğini dile getirmekten korkmasınlar...

selametle....